Nereye baksam, telaşlı hayatın suretleriyle yüzleşiyorum, her biri insanın boğazını yırtarcasına geçen zor bir yutkunma. Bir anlık yokoluş ile ürperiyor ruhum. Hayatın ortasında kalmak; fırtınanın gönderdiği dalgalarla sürüklenip bir daha sahile dönmemek gibi umutsuz. Rengarenk bir panayırın ortasında kaybolup dev bir fanusun içinde gölge olmak gibi.
Yanılsamaların peşinde koşanları seyretmek, fark edilmeyen güzel zamanların kayıp edilmesi acı veriyor. Kendim için değil avazım, hiç kimse için değil, aslında o benim bile değil, içimdeki emanetin çığlığı. Gidip yumruklamak istiyorum fanusun duvarlarını. Bir dehliz açıp nefes aldırmak, gölgelere... Sonra... anlıyorum. Ben istedim diye değişmez bu oyun. Ruhumdaki Aşk'ın Hayat'a isyanıyla yanıyorum.
Gözlerimi yumuyorum, kulaklarımı kapatıyorum ellerimle. Görmüyor, duymuyorum. Etrafımı dikenli teller ile çeviriyorum. Yollarıma barikatlar kaldırıyorum; bu Hayat benim değil diye... Utanıyorum, hatta utancımdan yerin dibine giriyorum: gördüklerimden, duyduklarımdan...
Dilimi ısırıp yutmak istiyorum bazen ve beni durduran Aşk'a fısıldamak istediğim dizeler... Lal olmak istiyorum, cehaletle söylenenlere cevap vermemek için, uymamak için hiddete ve... Aşk'ı konuşmak istiyorum.
Bakıyorum, olduğum yerden... Rüzgarlar, yağmurlar, kar fırtınaları, mevsimler dönüp durmuş etrafında Hayatın, hep aynı oyunun zarları atılmış, tuzaklar kurulmuş, insana yatırım yapılmış. İnsanı insana kırdırmış; mazlumu cevval hatiplerle kandırmış, ruhlarına sımsıkı sarılanları mecnun etmiş ve hep bir inkar ile yaşanılır olmuş bu Hayat... Nesi sevilesi ki eğer için çaresiz bir "ah" ile ürpermiyorsa?.. Kibir saraylarında kaybolduğunda senden başka kurtarıcın olmadığını fısıldayacak yüreğin yoksa, nasıl bir hayat yaşıyorsun?.. Can sıkıntısıyla kıvranıp, ruhunun açlığını bastırır durursun, nafile aymazlığınla, yaşamak bu mu?..
Uyanıyorum, her nefes ile, Aşk'ın gülümseyen sonsuzluğuna, Hayat'a rağmen... yaşamak için, Aşk ile.
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder