Yine sonbahar, hazan yapakları, hüzün ve melankoli. Yaşamak yanılsamaların toplamı, inanılmaz ve iğrenç olma tadında... Saatlerin geçtiğini anlayamadan günleri koparıp atıyorum ömür
takvimimden. Sadece hislere ait güzellikleri içimde saklayabiliyorum, şükürler olsun, yine de gidesim gelir bu diyardan. Yüreğimdeki Aşk'a sımsıkı tutunup, ardımda hiç iz bırakmadan, yokmuşum gibi. Gidesim gelir, sadece Aşk'ın olduğu yere...
Anların bu kadar uzun olabildiklerine inanamazdım, Aşk olmasa. Hayatın bu kadar "Hayat" olabildiğine, insan olmanın bu kadar zor, bu kadar ciddi, bu kadar sorumluluk olduğuna.
Aşk olmasa, anlayamazdım. Belki, kim bilir, Aşk'ın bu mucizesi yüzünden ona hak ettiğince inanılmamış, teslim olunmamış ve örselenmiş, damgalanmış, trajedilere hapsedilmiş. Bu yüzden belki -dışlandıkça Aşk, anlaşılmadıkça, arzulara zimmetlendikçe, ona varılmadıkça- bu denli darmadağın, onursuz, kaypak olmuş yaşamak... Belki, kim bilir, bu yüzden...
Yine pastel ekim manzaraları, uzaktan gelen kış kokusu, yağmurun öfkelisi, yine sonbahar. Rüzgarın sürüklediği yaprakların peşine düşüp hiç bilmediğim dünyaları keşfetmeyi istiyorum.
Yolculuğun kokusu üstüme sinsin, ellerim üşüsün, ayaklarımı hissedemeyene kadar yürümek, varmak istiyorum yabancı hikayelerin kapısına. Alışılmışların uyuşturucu etkisinden, hayvani
içgüdülerine kulak veren insan kitlelerinden uzaklaşmak, derinlere gömülen aydınlığa yürümek istiyorum, ruhuma sarmalanan Aşk ile... Onu daha da büyütüp çoğaltmak istiyorum, kainatı
saracak kadar...
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder