Mart bitti ve takvim nisanın neredeyse ortasını gösteriyor, bahar geldi. Kış, isli puslu kokusu ve havasıyla, gizemli döngüsünde saklandı, onu özledim gibi... Pencere kenarına ilişip boş sokağı seyretmek, yün battaniyeye sarılıp sıcacık kahveden yudumlamak ve baharı düşlemek güzeldi... Kar tanelerinin bu şehri kısacık ziyaretlerini, onları yakalamak için açtığım avucumda eriyişlerini seyretmeyi ve kar kokusunu özledim, bir anlık da olsa.
Her mevsim, ruhumu farklı renklere boyayan bir ressam gibi, rengarenk salınıyorum evrenimde: yavaşça, coşkuyla, melankoli ve hüzünle ve sonsuz Aşk ile...
Zamana yetişemediğimi fark ediyorum, nefes nefese yaşıyorum hayatı, içine girmeden, bulaştırmadan yaşanmışlığını, yüreğim ellerimde. Var olmayan, sihirli bir ülkenin kapıları açılıyor; tomurcukların sesini dinliyorum, büyülenmiş gibiyim. Lalezarların ortasındayım, nilüfer çiçeği misali yaprak yaprak açıyor ruhum, bahar içimde... Düşünmüyorum, görmüyorum, duymuyorum.
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder