5 Nisan 2016 Salı

Sadece Aşk yeter...


Ömrüm hayatın yanımdan geçişini seyretmekle geçti. Yaşamın "ustası" olmak bir yana değil, hatta çıraklığa bile varmadı. Sakarlığım hayata dair, ona yabancılık da keza.  Düşünüyorum, geçen zaman eğlenceli ve bir o kadar da acı. Bana ayrılan süreyi elbette bilmiyorum(kimin haddine ki bilmek), lakin sonun mutlak olduğuna kaniyim.  Eh, yetmez mi?  Bir dakika! Neye yetmez?  Amaaan...

Sahte gülümsemelerden, yalan duygu gösterilerinden daraldım. Ömrümce.  Umutları kaybetmemek aptallık, mucizelere inanmak duble aptallık ve insancıl olmak da bunlara dahil ise, hepsini sahiplenmek de aynı kapıya çıkar.  Buyum ben.  Hem de gönüllü.
Bazen, neden diye kendimi oldukça sert sorgulayışım oldu. Neden insanın hatasını görmezden gelirim. Neden onu utandırmam. Neden de neden... Ne bileyim ben.

Ah be hayat, ne insafsız, ne kansız, ne onursuz, ne beter bir şeymişsin sen.  Bir de şu var: ne tatlı, ne güzel, ne kaygısız, şeker gibi, rüyaymışsın sen hayat.
Seçemezsin. Yerini ayırtamazsın. Birden bire gelir, fırtına olup geçip biter. Yaşarsın sadece. Hayıflanırsın, kendini kaybettiğin her an. Eğer buluştuysan kendinle, o vakit sadece hüzünlü bir gülümseme belirir yüzünde. Yaşarsın.  Öylece gelip gider.

Çoğu zaman iki eli  yakamda. Hiçbir zaman yüreğimde yer edinmeyen, hayat...

Ömür ağlamakla başlayıp biter. Bir sevinç, bir veda hıçkırığı yeter.

eylül




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder